|
||
![]() |
Dilekler ve gerçekler | |
Adil Harmancı | ||
adilharmanci30@gmail.com | ||
Dini günler, bayramlar, kutsal varsayılan aylar, ibadet etme, inançta yaşanan yoğunluk ve hatta inançsızlık, bunların tamamı insanın kendini, evreni ve doğayı tanımlamaya başladığı günden bu yana süre gelen olgular. Bu nedenle de günümüzde farklı dini görüş ve inançlarla karşı karşıyaysak, bu sonsuz ve neredeyse cevapsız muhasebenin sayesindedir. Tabi her inancın da kutsal günleri oluyor. Bunlar da süreç içerisinde olgunlaşan ve toplum yaşamına yerleşen kaçınmazlar haline geliyor. Mesela İslam dinindeki Ramazan ve Kurban bayramları böyledir, başka kutsal günler de vardır elbette ama Ramazan Bayramından önceki son yazı olacağı için bayramdan söz edelim biraz dedim. Ama bir farkla, her Ramazan bayramında belirttiğim neredeyse benzer sözler yerine bu kez daha belirgin bir konu, dua ve dilek konusuna değinmek istiyorum. Kutsal dilekler, dua ve yaşamdaki gerçekler… Tabi bu arada herkes kendi inancını daha önde gördüğü için siz sadece İslam dini çerçevesinde ele almayın, bu her inanç için geçerli… Ama konumuz bayram yazısı vesilesiyle İslam ülkeleri olduğu için, daha çok İslam ülkelerindeki pratiği göz önünde bulundurmak gerekiyor. Önce detaylara bakalım; İnananlar için dilek ve temenniler, dua, kutsal zamanlarda daha anlamlıdır; daha çok gerçekleşme olasılığına yakındır! Kutsal anlarda, yaratıcının sesinizi duyduğuna daha çok inanırsınız ve duanıza, dileğinize daha çok güvenirsiniz, insanlar içindeki duyguları ve hisleri bir romanda görmeseler asla bozuntuya vermezler ama böyledir. İnananın, kendini yaratıcısına daha yakın his ettiği, ya da yakın olmak istediği anlar vardır, sadece korku anlarında değil, bu bir arzu, bir dileğin yerine gelmesini istediği bir anda da böyledir. Tabi bu da kutsal zamanlar, ya da kutsal mekânlardır, sadece ibadethanede mi, bir mezarlıkta da bu hisse kapılabiliyor kişi. Peki, durum nedir..? Onun da detayını şöyle izah edeyim; Tabi burada bir sorunumuz var, “acaba herkes bir diğeri hakkında ‘kötü’ şeyler mi diliyor?” diye çevrenize şöyle bir meraklı gözlerle bakmak zorunda kalıyorsunuz. Hani bayramlarda ve diğer birçok kutsal zamanlarda, günlerde, aylarda, haftalarda, oruçta, hacda ‘iyi dilekler’ tahmini var herkeste, her halde camiye beddua okumak için gitmez kimse, gidiyorsa da aslında beddua ‘günah’ sayılacağı için zarar kendisine… Ama bakıyorsunuz varsayılan dilek ve duaların toplamı ile yaşamdaki gerçekler arasında bir uçurum var; Kavga çok barış az, yoksul çok zengin az, mutsuz çok mutlu az… Tabi öyle değil, herkesin birbiri için kötü dileklerde bulunması diye bir varsayım doğru bir varsayım değil, ama aslında beni daha çok düşündüren, edilen onca “iyi” dilekler, “samimi dualar” neden kişi üzerinde hiç olmazsa psikolojik bir etkiye dönüşmüyor ve neden kavgalar, yoksulluklar, mutsuzluklar biraz olsun azalmıyor? Aslında değinmek istediğim husus bu; bu kadar adapte olmuşken, kendinizi bu kadar inandırmışken “iyi” şeylere, neden sizde en küçük bir değişiklik olmaz ve hayatta “iyi” şeyler yerine hep “kötü” şeyler olur? Tabi kendimi bu yazıyla bu kadar hırpalamamın nedeni, hani benden de bir bayram hatırlatması olsun; Madem “iyi” şeyler diliyoruz, biz de yanı sıra iyi olalım lütfen, kavgaya, hasede, tuzağa, küfre, üzmeye, kırmaya bir son verelim! |
||
Etiketler: Dilekler, ve, gerçekler, |