Yüzüncü Yıl Üniversitesi tarafından Van’da organize edilen “21. Yüzyılda İslam Dünyasına Stratejik Bakış Uluslar arası Kongresi” İslam ülkelerinde yaşanan sorunların tespiti ve bu sorunlara dair çözüm önerilerinin ortaya çıkması amaçlanıyordu.
Bu, proje organizasyonunun bir stratejik belirlemesiydi; İslam ülkelerindeki sorunlar, farklı başlıklarla yapılacak 26 oturumda masaya yatırılacak ve tespit edilen sorunların çözümleri de tartışma masasına gelecekti.
Tabi bir başka şey de vardı, o da, bu kongreyi izleyenlerin, yani duyarlı sivil toplum örgütleri ile bazı duyarlı akademisyen ve kanaat önderinin bu 26 oturumun bağımsız ve tarafsız bir gözlükle yapılması, zülfiyare de dokunulması, hep savunma pozisyonunda kalınmadan özeleştiriye de yer verilmesi beklentisiydi.
Hatta açılış konuşmasında bir hatip şunu dile getirmişti:
“Hep dışarıyı suçlamayalım, biraz da kendimize dönüp bakalım”
Bir başka hatip;
“Kendi sorunlarımızı çözemeyecek kadar çaresiz miyiz?” diye sormuştu.
Hatta şu önemli söz de açılışta dile getirilmişti:
“Sorunları ve çözümleri cesurca ortaya koyacak, hükümetlerle kol kola olmayan tarafsız ve bağımsız alim ve düşünürlere ihtiyaç var.”
Ben de bu açılıştaki hatırlatmalardan yola çıkarak “acaba?” dedim, “acaba gerçekten kongre buna zemin olabilecek mi?” diye bir beklenti içine girdim.
Ve tabi kongrenin sonuç bildirgesi buna en iyi cevap olacaktı.
Geçen gün sonuç bildirgesi yayınlandı.
Ne var ki sonuç bildirgesine baktığımız zaman, açılış konuşmalarının dikkate alınmadığı, kongreye Türkiye dışında 24 İslam ülkesinden de katılan toplam 108 İslam alimi ve akademisyenin özeleştiriden uzak, savunma tarzında, eski tarz ifade biçimlerini tekrarlamayı yeğledikleri ortaya çıkıyor.
Mesela bildirgeden birkaç örnek:
“- İslam Dünyası’nda halklar ve devletler dışarıdan destekli darbe girişimleri ve terör faaliyetleriyle baskılanmakta;
- Yabancı güçler tarafından İslam Dünyası’nda yürütülen işgal ve müdahale faaliyetleri yalnızca İslam Dünyası’nı değil küresel huzur ve barış ortamını da tehdit etmektedir. Ayrıca, işgal ve müdahale faaliyetlerini yürüten güçlerin terör unsurlarıyla ortaklıklar kurması, terörizmi cesaretlendirmekte ve güçlendirmektedir.
- Günümüzde İslam Dünyası’nda yaşanan gelişmeler, bir medeniyetin yok edilmesinin amaçlandığı değerlendirmelerini güçlü bir biçimde desteklemektedir.
- Küresel güçlerin emperyalist emellerine uygun olarak, İslam ülkelerinin toprak bütünlüklerinin bozulması ve İslam Dünyası’nda yeni bölünmelerin oluşması, gelecekte telafisi mümkün olmayan kaotik ortamların ortaya çıkmasına neden olacaktır.”
Bunlar sadece birkaç başlık, 18 maddeden oluşan sonuç bildirgesinin hangi maddesine bakarsanız bakın mutlaka dışarıya bir atıf var.
Bundan dolayı insanın sorası geliyor, rapora yansıdığı gibi batı İslam ülkeleriyle uğraşıyor; kavga gürültü çıkarmak için planlar yapıyor, peki, sizin elinizde batının bu planlarını boşa çıkaracak imkânlar yok mu, batının burada çıkaracağı kavga gürültünün gerekçelerini ortadan kaldıracak inanç, irade, yetki ve yetenek yok mu?
Ya da başka bir soruya dönüştürelim bunu, eğer bu kadar kolaysa orada burada sorun çıkarmak, savaş yaratmak, neden acaba batı ülkelerinde bunlar yapılamıyor?
Yoksa bu işin altında başka nedenler mi yatıyor?
Ciddi bir özeleştiriye ihtiyaç mı var, sorunlar var da, çözme imkânları da elimizde de bunları yapamıyor muyuz?
O nedenle mi başkası gelip buralarda kavga gürültü çıkarma zemini buluyor?
Ne dersiniz?
|