Çağlar arasındaki değişiklikleri baz aldığımızda, bugüne gelmemizi sağlayan, ilerlemenin ve gelişmenin en temel etkenini oluşturan unsurlar bilim ve iletişim olmuştur.
Baktığımız zaman, dünyadaki çoğu ülke, daha iyi ve kolay bir yaşam için bilime ve iletişime çok ciddi özen göstermişlerdir.
Ve bu özellik, o ülkelere refah ve huzur sağlamıştır.
Ne var ki özen göstermeyen ülkeler de olmuştur, bilim ve iletişimin, çeşitli nedenlerle birbirinden kopuk seyrettiği, ya da önemsenmediği bu tip ülkelerde haliyle bir duraklamanın yaşanması da kaçınılmaz olmuştur.
Bu durum, ülkeler kadar, bir kent için de geçerlidir.
Mesela bilim ve iletişime yaklaşım konusunda Van’da da durumun olumsuz seyrettiğini söylemek mümkün…
Örnekleri var tabi;
Geçtiğimiz günlerde Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Peyami Battal, bir konferansta yaptığı konuşmada şöyle dedi:
“Kalkınma ile ilgili süreç takip edilirken, üniversiteyle ilişkiler göz ardı ediliyor, mesleki kurum ve kuruluşlarıyla ilişkiler göz ardı ediliyor. Her kurum kendi açısından kendini yeterli buluyor. Bir çalışma yapılıyor, ama üniversite yok sayılıyor. Biz diyoruz ki, eğer el ele verirsek, yapılan işi daha doğru planlarız”
Prof. Dr. Battal’ın, üniversitenin fazla ciddiye alınmadığı yönündeki yakınmasını daha önce de sanırım burada yansıtmıştık.
Tabi sorunun kaynağını bilmiyoruz, neden ilişkiler yeterince sıcak değil, farklı bir nedeni mi var bilmiyoruz, ancak şu açık ki, üniversite ile kurumlar arasında bir mesafe var, Prof. Dr. Battal’ın tarif ettiği “el ele” durumu gerçekleşmiyor.
Bu işin bilimle olan kısmı, bir de işin iletişimle olan kısmı var.
O da şöyle;
Bir kentin iletişim ağı içerisinde belki en önemli yere sahip olan yerel yayın organlarının da belki en az Prof. Dr. Peyami Battal kadar, diyalog konusunda yakındığını zaman zaman duyuyoruz.
Yakınma şundan ileri geliyor:
Her kurum neredeyse belirlediği bir ajans ya da yaygın medya üzerinden bilgi paylaşımı yapıyor, ancak yerel yayın organları ile fazla iletişime geçilmiyor.
Bunu zaman zaman kurum ve kuruluşların yanı sıra, özel girişimcilerin, araştırmacıların, iş çevrelerinin ve siyasetçilerin de yaptığı söyleniyor.
Sanırım şu nedenle bunlar yapılıyor:
“Eğer yaygın medya araçlarını kullanırsak sesimiz daha çok duyulur, daha çabuk yayılır”
Ancak sesin çok duyulması ve çabuk yayılması konusuna bakacak olursak, günümüzde sosyal medya ağı, çok güvendiğimiz televizyonların, ajansların, radyoların önüne çoktan geçmiştir.
Yani yerel yayınlar da, saniye içinde haber ulaştıran internet üzerinden yayın yapma olanağını elinde bulundurduğundan, neredeyse yaygın medya araçları ile yerelde yayın yapan organlar arasında fazla da bir fark kalmıyor.
Ha birileri reyting peşinde olur, o ayrı.
Bir de “ünlü” olmak isteyenler var galiba, “haberimi şu ajans yaparsa ünlü olurum!” diye düşünenler…
Hani olacaksanız Van için ünlü olun, kendiniz için olmasanız da olur derim şahsen!
O nedenle şimdiye kadar “yaygın medyaya” özel bir yer ayıranların konuyu biraz daha düşünmelerini isterim.
Tabi ki onu da yok sayın demiyoruz, ama hem üniversiteyi, hem yerel basını da es geçmeyin, önemseyin!
Ve de güvenin!
|