Van, “Doğunun Paris’i” diye niteleniyordu ya geçmişte, şimdi kimse pek bu sözü kullanmıyor, umudu mu kesti insanlar ne, ama galiba haksızlık ediliyor, göçlerle de kuşatılsa, depremlerle de sarsılsa, yeterli ilgi gösterilmeyip beklendiği kadar yatırımlar da yapılmasa, Van yine de ağırlığı olan bir kent.
Bir kere doğasıyla ve tarihi dokusuyla bir ağırlığı var; her şeyden evvel 5 bin yıllık zengin bir tarih sizi karşılamakta burada…
Asur’dan Med’lere, Urartu’dan Osmanlıya…
Baktığınız zaman krallıklara, imparatorluklara mekân olmuş eski Van şehrine olan ilgi bile tek başına Van’ın önemini ortaya çıkaran bir unsur.
Hele eski Van şehrinin yanı başındaki tarihi kalenin, burada tüm yaşanmışlıkların bir canlı tanığı gibi karşınızdaki duruş hali…
Hoşap kalesi size başka bir öyküyü anlatır, 40 değirmen başka bir öyküyü…
Peki, Şahmaran kanalının hikâyesi? Birçok kimsenin evinde varsa bir tane Şahmaran resmi, demek ki, bu hikâye merak edilecek bir hikâyedir.
Akdamar Adası ve kilisesi sadece bir nedenle değil, üç nedenle ziyaret edilir, inanç, doğa ve bir de aşk hikâyesi; Buradaki kilise Hıristiyanlar için kutsaldır, yılda bir yaptıkları ibadeti ‘hac’ gibi sayarlar! Gevaşlı çobanla Keşişin kızı Tamara’nın gölde boğularak biten aşk hikâyesini kim burada duymak istemez? Ve Van gölünün muhteşemliği sizi alır götürür buradan izlerken, ayakbastı parası alınsa da kim çıkmak istemez Akdamar adasına..?
Farklı göz renkleri, asaletli ve akıllı tavırlarıyla insanı kendine hayran bırakan Van kedisi türünü başka bir yerde görmeniz mümkün mü?
Sadece Van gölünde bulunan tek endemik tür olan Van balığı ya da diğer adıyla inci kefali balığı için ne demeli peki, böyle bir ayrıcalık Van için çok mu değersiz?
Ve çevrede daha birçok doğa ve tarih harikası…
Van aslında tam bir öykü şehri, insanın geçmişi, anı ve geleceği bir arada teneffüs etme imkânı bulabileceği bir şehir…
Sadece bu özellikleriyle evet Van, Doğu’nun Paris’i…
Diğer özellikler peki..?
Onlar da bize kalmış tabi, ne kadar ilgi o kadar Paris…
Çağdaş yatırımlar, çağdaş altyapı düzenlemesi, çağdaş hayat standardı, çağdaş kültür, iyi bir tanıtım ve komşularla barış içinde bir hayat…
Bunlar olursa, neden Paris olmasın?
Fransa’nın Paris’inin geçen yılki turist sayısına baktım, 47 milyon.
Bir dünya başkenti, dünyanın ilgisinin üzerinde olduğu bir kent, dünyanın en büyük kültür, siyaset ve ticaret başkentlerinden biri, dünyanın dört bir köşesinden buraya giden turistlerin sayısı 47 milyon.
Doğu’nun Paris’i Van’a bakıyorsunuz, neredeyse sadece bir devletin vatandaşı burayı ziyaret ediyor;
İran...
Dünyanın geri kalanı ise nedense şu aralar Van’a dargın…
Geçen yıl İran’dan Van’a gelen turist sayısı 500 bin, bu yıl 1 milyon bekleniyor.
Yani tek ülkeden 1 milyon turist...
Daha ne olsun..?
Nasıl oldu bu, daha önce hep batı ilerline ya da başka ülkelere giden bu ülke turistinin dikkatini çeken bir-iki dokunuşu Van’a yaparak ve bu ülke ile ilişkileri iyi tutarak…
Nedir bu dokunuşlar; Bir-iki eli ayağı düzgün alışveriş ve eğlence merkezi, biraz da plaj, hepsi bu…
Demek ki doğa ve tarih kadar cömert davransak, Van Paris’i de geçer; zaten çok duyarız, “Van Fransa’da olsa ikinci Paris olur” diye.
Van hakikaten de Doğu’nun Paris’i olmak için en büyük aday, ama “bakarsan bağ bakmazsan dağ” misali bunu gerçekleştirmek bizim elimizde…
Bu sözü de bir yerde duymuştum:
“Hayalleri daha fazla kağıt üzerinde tutmamak gerekir”
|